08 Temmuz 2008

Bir Akıl Hastasının Güncesi


Ömrümün Zahir’ine!...

Bilinçaltımın altyapı sorununu şikayet ediyorum kendime. Bir insanı mahzene indirebilmek için kaç asırlık, kaç gün gerekliydi, benim bilmediğim?

Esir edilmiş dudağımda, asma kilitler sallandırmak, kendi sesime yabancı olmama sebep oldu. Her düşüncemde bir kıvılcım, her kıvılcımda, nöronlarımın yanık kokusu, burnumu sızlattı. Susarken daha çok kanıyordum ama konuşmaya çalıştıkça da kanatılıyordum. Çok bileylenmiş sözlerinin, ruhumda derin kesikler oluşturduğunu fark ettiğinde ikimiz için de geç kalınmıştı. Çok geçti fakat hiç geçmedi… Ben artık histeri nöbetlerine tutulan, beyni kobay olarak olarak kullanılan bir lezyonlu ruhtum. Ölü toprakları serpildi üstüme…

Ey Zahir’im! Mavilerine susadım. Ama benim kangren olmuş lacivertlerim var şimdi. Yaklaşma morlarıma! Sen beni, tenimi her sabah maviye, yani umuda, boyamışlığımla bilirdin oysa. Şimdilerde kangren olan duygularımın, tek tek uzuvlarını kesiyorlar her gün. Ondandır kendime “yazık” bir bakış atışım, ondandır aynaları yumruklayışım. Kaldırın aynaları korkuyorum kendimden…

Bir kibrit alazıyla ateşe veriyorum, hüzün kokan yatağımı. Üzerinde sen oturuyordun yastığımın. Hala susuyordun. Kaç şiddetinde susuyordun da, içimin viranlığını, harabeliğini geçiremiyordum? İçimdeki darağacında kaç çocuğun ayakları sallanıyordu? Kaç arşın kefen gerekliydi, umutlarımı sarmalamaya? Susmaların, teneşirde son suyum oldu. Hadi dök üstüme, sustuğun kelimelerini. Kalbini aralıyorum neşterle. O neşter değil miydi ki, keskinliğini tenimde denediğim? Bir bakışına kaç kan damlası ödemem gerekliydi? Madem ki kanımızın koyuluğundan teşhis ediliyoruz, aynı lağımda çağlasın ayrılığımız.

Ah Zahir’im; yılanlar dolanıyor ayaklarıma. Tıpkı yalanların gibi… Göğsüme çekiyorum ayaklarımı, duvar köşesinde. Ben kaçtıkça üzerime geliyorlar, bileklerime dolanıyorlar!... İşte, kollarımı arkadan bağladılar, sarılamıyorum artık sana. Sen hala susuyorsun. Bir cümleye kaç anlam sığardı? Oysa ben bir “sus”una binlerce anlam yükledim… Bayram gelmiş yalnızlığıma, sensizliğin ellerini öpüyorum.

Darağacına, sübyan cesetlerimin yanına, salıncak kuruyorum, ölüm oynuyorum. ‘Sala’mı babam okuyor. Üzerinde adının yazılı olduğu, kapılara sıkıştı parmaklarım. Makyajı aktı gönlümün, kanı dağıldı kalbimin, ayakları kırıldı ömrümün. Kötürüm olan yaşamımın oda arkadaşı, yatalak acılarım… Yatağımda ecelimle ölmek haram şimdi bana; sebebimin adı sen olacaksın. Elimdeki kanlar kurumadı bile. Ayakta duruyorum ama hayatta duramıyorum işte. Kuşatma altındaki aklımın direniş mücadelesiydi bu satırlar. Halisinasyonum ve Zahir’im iç içe şimdi. Yoğun bakımdaki düşlerimle, kelamlarımı evlatlık veriyorum. Sahibinden satılık kelepir hayatımı satışa sunuyorum. Hoş geldim ölüme…


Esma Aydın TORAL

1 yorum:

realesma dedi ki...

(realesma) olacak yazarı. Saygılar...