08 Temmuz 2008

Kaç Ölümdür Ölüyorum...


Sokak lambası altındayım sanırım. Işıklar biraz kent taklidi yapıyor. Rüzgar saçlarımda poyrazını demliyor. Bu mevsim oldukça uzun hazanı düşüyor payıma ayazlanıyor, gece nöbetlerinde intiharlarım. Yazdığım her harf kamburuma ekleniyor, topallıyorum…

Daha mı bi siyah göküzü, sigaranın alevi gözüme kaçıyor, Aslında ağlamıyorum ki canım yandı sadece. Kunduramda vurup acıyı haırlatmasaydı birde; çoktan unutmuştum ellerimi tutuşunu. Hangi masalda mutlu rolune bürünsem yalanım yüzümden okunuyor… Acıyan bakışlar gözbebeklerimde… yazık geçiyorlar içlerinden. Çok yazık…

Nerde kurumuş bir dal görsem sehpa kuruyor kendime düşlerim. Eskiden böyle değildim ben; şimdi korkuyorum yaşamaktan. “Sen güçlüsün” diye sahte aforizmalar asıyorum duvarlarıma. Az bilinmeyenli bir denklemi çözemiyorum. Benden sen gidince bir kalan olmalıydı…olmadı… olmuyor… bu denklem her defasında eşitsizlikle bitiyor.

Saçma sapan paradokslar sarpa sarıyor benliğimde. Turuncu ölümler, Kimliksiz mezarlar, isimsiz sokaklar görüyorum. Bir adım atsam senin yoluna bin kere düşüyorum. Düştüğüm yer kuyu oluyorda hiç bitmiyor düşmek dediğin. Ölü insanlar sırtlarında taşıyorlar sanki canlı bedenimi… Bu okunan selada neyin nesi…

Zaman da durmuş. Nerde arkrep, yelkovan. artık tarifsiz vakitler...her gece yastığa baş koyduğumda; uykularım acıyor, gölgenden kaçıyorum... nefesime dokunan sesine özlem duyuyorum, resimler hala siyah beyaz ve bir de susuyorlar üstelik...Bilmiyorsun ki kaç ölümdür ölüyorum ardından...

Gözlerim düşerken bir bir ölü kentler mezarlığına, kefenime beden arıyor sahipsiz bıraktığın düşlerim … Sokakta alabildiğine pus, gece aynaya düşman… siyaha çalan her bir renk o kadar dost artık bana… yazıyorum ama yazdıkça azalamıyorum… kendimi vuruyorum kalemin tek kurşununda…

İncire ve zeytine andolsun ki, bu gece bu yazı biter...
şafakla beraber bir kurşun sıkarım gökyüzüne
Elbet gece düşer...


mehmet

Hiç yorum yok: