30 Haziran 2008

Can Kırıkları

Isırgan yanığı ellerimle, siliyorum yüzümü
Yokluyorum gözlerimde misin diye?
Bu yokluk, yokoluş değildi
içimde virane bir şehir
Her lahza mevsim kış
Ve saçaklarında ölüyor kuşlarım
Uçur gönlünden bir avuç duayla selamı
Konsun pervazlarıma
Nemenem bir iştir bu ayrılık
Bilemedim

Öksüz gibi okşa başımı
Yaslasam dizlerine damla damla sızımla, yüreğimi
Toprağından aldım
Yerine bir demet nergiz bıraktım
Yine gelirim
Yeniden kuyulardan seslenirim sana
Yine sarmalarım seni, kapanarak toprağına


Özlemin can kırıkları! ...


Bir buse-gâh koydum başucuna
Ömrümün kıtlık zamanı sevgili
Sensiz düşmüyor baran yamaçlarıma
Nehirlerimin suyu çekildi
Bir nazar eyle
Düşümde vuslat bulsun ruhum
Doyur açlığımı
Bitkinim
Bu tavaf
Bu ceza
Bu dumurluğum
Bu fakr-ı hâllerim son bulsun

Kuşların gagasından almıştık sevda mektublarını
'canımın içinde can' diye başlayan
Ram olduğum, kuşlar uğramaz oldu yurduma
Oysa biz de; 'nun, kalem ve yazdıklarına and olsun ki ' demiştik


Yürek şehirlerim terkedilmiş diyarlar gibi
Çığlığım yusufî kuyularda, nereye baksan züleyha
Kınaları yoğurduğumuz tas karşımda, bir de toprağın
Kurşun yemiş ceylan gibi
Gözlerimde yaşlarla tenhalara kaçıyorum
Buralarda mevsim hala kış sevdiceğim
Duldalıklarda ölü kuşlar
Toprağın altından çıkamayan nergizler
Oralarda mevsim ne?
Güneş orda da doğuyor mu?
Sen de özlüyor musun beni?
Ve çağır artık
Çağır beni

Çağır ey sevgili! ...


Filiznur ATALAN

29 Haziran 2008

aff makamı/na




kan çiçekleri açtıran bir ayrılık var üzerimde
gitgide uzayan bir yalnızlık, gitgide kısalan bir hayat
ucundan tutsam, elimde kalıyor
ve her şey bayat. . .

ne zaman ki, sesime çığlık serserisi bir sessizlik dağıtırım
yıkılır boran bir kahraman gibi şehrimin en ucube köşesi
içimin aydınlıkları hep gözlerinin karasıyla karardı
ve bir çılgınlık yapmak istercesine, beni sersefil bir yoklukla bıraktı
şehrin, bütün ağırlıksızlığıyla üstüme çullandı. . .
gölgelenmemiş sözlerim vardı oysa
ve dipdiri duruşları, ellerimin
ne zaman bir yazmak sunsam önlerine can dediklerimin
orada başlıyordu ağlamaklı hallerim
ve bir o kadar yalnızlıktan sıyrılmıştı kimsesizlikten kaçan herhangi bir menzilim. . .
yormasın hayat seni, ben yanımdan
bak
alışıyor saçlarım nefesinin kasırgasında savrulmaya
ve alışıyorum sen yanımdan soğutulmaya
kirpiklerinden en son ne zaman bir aydınlık bırakmıştın gözbebeklerime!?
çok yüksekten düşürdün beni, tutunamayanları giydim üstüme
ve hangi gökyüzüne daldırdıysam köşe başındaki müebbetlerimi
hiçbiri sen gibi mavi sar/a/madı acıyan yamalı yüreğime. . .

sevdiğini sandığım
ve çocukların içimin oyasında türküler yuvarladığı o an’lar
ne kadar geride kaldı, hayatımın içinde kıvrılıp uyuyan –ben’li geçmiş zamanlar
ayazımla yakardım, gecelerin aydınlığa devrilişini
o kadar ki nefessiz kalmak gibi bir lüksüm vardı, gidişinden emanet
ve bizde emanete hıyanet, ömrün cehennem niyazlarıyla süslenmesi demek. . .

susmanın ‘güzel’ olduğu vakitler
benden çoktan geçti
’emir’ için susmaktır dilimin vaziyeti

gözlerimde, yağmur sonrası ıslanmış bir kara şehir
dizlerimde, öylece ve sessizce iliklenmiş bir titreme nöbeti
aklım oynaşır ve düşünmek diye bir şey kalmaz, her şey ezberleşir. . .

kuşandığım ışıksız dil,bakışsız görüş,ah’sız bekleyiş ve dua’lı bir terk ediş
ne’m kalsın ömründen ömrüme sağanak sağanak
ayaklarımdaki adımlar sayamayacak kadar kısalmış
ve yürümelerim adabsız artık yolların secdesinde
söylesene gülüşüm, bir kez daha dolansan yüzümün çizgilerinde
neye yarar ki artık!?

gidişlerim ard’sız kalmış. . .

bu son yol’lanışım değildir, belli bir kez
hangi can, bir kez ölmüşte diriltilmemiş bin kez can çekişsin azmiyle!?
fecr bir vakitten karanlık fer’ler uğurla közlerime
içimin kurutulmuş bir gül çehresi kaldı son’undan
merhametsizim kendime
ve sabır ile dönmüyor gönlümün çarkı
cihan uğurluyor beni kendi elleriyle
ölüme değil
ölümlü bir denklemin tam içine
kendime veriyor beni
sadece kendime
özümle sözleşeyim de
dökeyim varlığımı yürütüldüğüm ince çizgiye
ve yumayım çehresini bütün ömrümdekilerin
ve yine susak kalayım aşk’tır beni çağıran diye diye. . . . .!!


zeynep özge yazıcı

...azad et düşlerimi...


beklediğim ne?
yüreğimin kıyılarına istasyonlar kuran beklentimin beklediği beklememektir artık...

gecenin çarşafını çekiyorum umutlarıma
korkularıma bağlıyorum "belki"leri,"yeniden"leri,"sevmiştir"leri
sisli bir sabahın yüzünde kaybediyorum gülüşünü
kaybediyorum herşeyimi
siliniyorum...

o sevdiğin/de pembeleşen gamzelerimi asıyorum yüzümde...
hangi vaveylaya sığar göğsümde sıkışan cümlelerim
söyle, feraha çıkar mı yüreğim...?

dönüşüne nefretler örmüştüm sancılı gecelerde
şimdi, geldin (mi)...
bundan böyle kanar mı içimde pıhtılaşmış hasretin
bilirim bir defa dokunsa gözlerine gözlerim, içimi toparlayıp düşeceğim yoluna yeniden...
korkum bundandır
korkum yeniden yanmaktan, ölmekten değil, yeniden dirilmektendir....

yitik sevdam, azad et düşlerimi h/içinden.....


r.kök

28 Haziran 2008


Tez Döneceğim

* * *

giderken
mumyaladığım
mor buzulu dudağından
dökülen sözünü
hâla defnedemedim usumdan...

.......

ıskaladın yine!..
gözbebeklerimden silmeyeceğim seni.
bu muğlak haritamın
çoraklığında
ketumdur şimdi dudaklarım.
bütün baykuşlar
çığırtkanlıkla
çortusunu çökeltsinler
kulağıma.
beynimin kıvrımlarında
oyuklar kazıyorum...

.......

kılavuzsuz kalacaksın;
sen şimdi
şehirlerimden göçsün!
boynun kıldan ince
vurulacak kale gibi bekleyeceksin
beni;
tez döneceğim!..

* * *

Filiznur

21 Haziran 2008


Yitik Gazelim IV


Yoksun ya.. gecenin gözleri üzerimde… yoksun ya neye uzansam kısa kalıyor kollarım.. yoksun ya varlığımı unutmuşum gündüzde…


Sen yürüyünce anladım adımların sıklığını, sen gülünce bildim dünyanın sıcaklığını, sen bana bakınca göğün sofrası indi yüreğime, tut çek beni bana…


Cürmüm kadar yer yakardım evvelden, şimdi kendimi tutuşturmaya takatim yok…fakrıma vardım, aczime… güruh bir ırmağın kuraklığına döndüm, ayaklarımı vuruyorum toprağa…


Sen yoksun ya ateş basıyor içime,sensiz yanlarım uçukluyor… Sen yoksun ya göveriyor dallarım yosun tutuyor gövdemi, sen yoksun ya yokluğuna vuruyorum kendime yitikliğimde buluyorum seni…


Yoksun ya on dörtlüyü dayıyorum gecenin alnına, yoksun ya dikenleri çekiyorum topuklarımdan, yoksun ya açlığıma taş bağlıyorum, yokluğuna bulaşıyor ellerim..…


Bahçelerimin rengi soldu, güz bastı yüzüme, dengesi bozuldu akıl tellerimin,yırtılmış göz pınarlarım, nazar etsen göz ucuyla,Vahşi gibi dolanıyorum. Avazeni duymak için yüreğim kulak kesiliyor ayak seslerine…


Sermayem bir gece, bütün hünerlerimi koydum çıkınımdan,aklıma abdest aldırmak için yöneliyorum toprağa ellerim toprağın alnında…Bağlıyorum ellerimi, eğiyorum başımı Hamd ve Senâ alemlerin Rabbine… Şah damarıma bakıp, Esselamu Aleykum ve Rahmetullah diyorum…


Filiznur ATALAN


Sustuklarım..

* * *

Bir hayatın tozlu sayfaları içimi acıtan.
Ceplerimde kırık gece masalları duruyor,
Öksüzlüğümü avutuyor sonbahar.
Ne yana baksam sen oluyorum,
Parmaklarımı kanatıyor kirli duvarlar.
Kuşlar yuvalarından terk ediyor beni,
Bir sarsıntı geçiriyor yüreğim, sen şiddetinde...
Ellerime kar diye yokluğun yağıyor,
Aşk sorgusunda yüreğim can çekişiyor.
Yüzümde sensizliğin izleri,
Ayaklarımın altında bir yığın cam kırığı...

İçimden sökülen her kelime,
tekrar dönüp içime batıyor.
Ve her seferinde sana isabet ediyor.
Bir zindan karanlığı şimdi gecelerim,
Duvarlara sinmiş gözlerinin rengi...
Saatleri infaza çekiyor gelmeyişin,
Yavaş yavaş gidiyor benden hayat;
Damarlarımdan çekiliyor içimdeki sen !
Bense düşüyorum hiçlik ötesi bir hayata,
Kanıyorum sana, sende aşkı buluyorum
Hem de ayrılığa çarpa çarpa...

Suskunlukta sesler daha çok acıtıyormuş,
Bu yüzden senden harf harf kaçışım.
Yalnızlığıma esir düşüyorsun,
Bense kayboluyorum cümlelerinde.
Ve susuyorum sana, avaz avaz susuyorum.
Sende birikiyor içimin tüm sökülenleri
Ben dipsiz bir kuyu oluyorum.
Biriktiriyorum her harfimde seni...

Şimdi yokluğa düşüyor zaman,
Ben bir adımda düşüyorum senden.
Kuytularıma sokulma, bırak bana uçurumlarımı,
Kalemimden azat et beni,
Herkes konuştuğunu yazar, bense sustuklarımı...!!!



Kahraman Tazeoğlu

17 Haziran 2008


Yitik Gazelim


Hava puslu, yüreğim bir garip, göç başlar eylül bitince…gidenlerin ardından bakmak gibi bu…toprak kayıyor ayaklarımdan, bir örtü yüzüme yapışıyor…en çok da gözlerine bakıyorum… gözlerinde kayıyor gecenin yıldızları…


Gece oturup konuk oluyor dehlizime.. sonra çağırıyor kısık sesleseni.."burası kalabalık" diyorsun, her seslendiğimde…göğe çeviriyorum başımı.. tek bir buluta razıydım oysa, rahmet bulutları gelmeden düşüme, gözlerimden akıyor gece…Gözlerimi yumuyorum, Babil’in bahçelerinden geçerken yüzüme sürüyorum erguvanları…Bilgelik derslerini dinliyorum Meryem’den, izlerini arıyorum çöle uzanan ayaklarımın, kaktüs sularını çekiyor içine…ben içimi dışa akıtıyorum…


Perişan gazeller geliyor dilim ucuna,"Eyleyip şehper-i Cîbril’den ey mehyeleğin"…Ok’u geçiriyorum içimden, hayreti takıyorum ardıma, çenemin çukurundaki kuyudan su içiriyorum serçelere…


Gözlerimin amâlığında, gül bebeleri kokluyorum…uçuklarını öpüyorum bebelerin, sağıyorum sütümü ağızlarına.. Gözlerimde Yusuf’un gömleği…
Sırra dokunmak için terk edilmiş şehirleri dolaşıyorum, azad edilmiş kölelerin avuçlarından su içiyorum, hiç bir şey süpriz değil! .. hiç birşey! …
Kayışına sardığın bir avuç tütünü, sür damağıma zehir tadında…kuşların ağızlarına ver mısraları, noksan her tümce faniliğine dokunsun …parmağını bastır kanayan kuşa…
Nalları düşmüş kısrak gibi, depreşip duruyor toprak…arala iki dudak arasını, şiir üflenecek… Göğümde fırlatıp attığın suskuların peşindeyim…kaç hisseye talip olduğumu bilir misin? …yüzde kaç hüzne…eğretilik yakışmadı size …Biz mıh gibi tutardık aklımızda vefasızlıkları…


Filiznur Atalan


MUTTASIL


Adın huruf-u mukattaa ile Suyu ikiye bölerken
Göğün çanağından sırrı pençeliyordu ebabil
Şakaklarında asrın nüshası ömür
Kaç firkati çeker kınından
Ebu Greyb’de ikindi vakti
Seccadesi çekilir önünden
Kapanır elleri kelepçeli
Ya Hay !..
Gazabını gönder Yarab,
Rahmetini çekme üzerimizden
İki sur arasına sıkışır ruh
Sakladığın yerdeyim
Hani okşamadığın çocuğun gözlerinde
Semaya açılırken eller
Dilinin varmadığı yerde
Af dilemediğin aziz annen de
Belki ihtiyar baban da
Ve temaşa edipte aslını göremediğin
Alemde Sakladığın yerde !..


Adın huruf-u mukatta ile
Ummanı ikiye bölerken
Asasından yapışır nallarından ateş çıkaran
Hasat zamanıdır topla
Burçlarından göğermiş başakları
İbrahim’in gülistanından ,
güllerin kokusunu
Medreselerin de Yusuf yüzlü çocukları
Değirmeni yavaş dönen
Ama incecik öğüten, bir adalete
Teslim et hasadını
Neresi burası ,Bu kuytuluk da ki de ne?
Meryem’in sırtını dayadığı ağaç mı ?
Eyyüb’ün topuğunu vurduğu toprak mı?
Ah sürgün muştu !..
Göz kapaklarımdaki ağırlık
Kalbimdeki süveydâ leke
Kulağımda tufandan kalan ses
Birkaç yırtık mektup
Efsunlu muskalar
Sırrına ermek için kuşandığım
Haydi ben hazırım !..


Filiznur


Mahşeri yürüyüş

Yolun bittiği yerde başlar belki de !..
buselik bir çığlık göç eder şehire
hicretin örüğünü salar omuzlarına
dağlar kadar ağır gelir hüzzam
Cibril nefesini tutar...
toprağı alnına sürerken
kursağında binlerce ayrılık lokması ile
boğulur !...

bir ses arar kirişte,ve zaman bitti der
davud-i bir ses
inin yolcular !.. ,
İnin artık !..
hayatın gemisinden
herkes çıkarsın cebindekileri
nakıs olanlar bir tarafa,
cömertler bir tarafa
savrukça aşkı kullanan
sahte aşıklar
siz öbür tarafa !...
soyunun ve ihramını giyinin asıl
Aşk'ın...

Filiznur

14 Haziran 2008

iyi bak kendine


''Gurbetler biriktiriyorum kan revan yüreğimde. Yalnızlık suskun ve sensiz kuşatıyor her yanı. Bir kez olsun ben olmak istiyorum oyunu bozan. Bir kez olsun ben olmak istiyorum giden. Hıçkırıklarımı yutkunduğum gecede, gecelerde bir kez olsun ben olmak istiyorum başını eğmeyen ve ardına bakmayan. Ve bir kez daha vazgeçiyorum gelmekten. Ama şimdi gece. Çayıma hüzün karıştı, sevmek daha çok ağrıttı yüreğimi. Sesim yetişmedi sana, sustum. Hayatıma bir seni ekledim. Sen yokluğunla çoğalırken günlerimde, ben beceriksizce sana yürüdüm. Sesim yetişmedi sana. Ben sana yenilmek için sevdim seni. Hayallerime yakıştığın için sevdim. Ama artık gitme vakti. Duymadığın sesimi sana emanet ederek, acılarıma yokluğunu ekleyerek ve nereye gidersem gideyim seninle kalarak gitme vakti... Duam olup kalacaksın. Sevdikçe çoğalacaksın yokluğunla içimde. Kızma bana sitemkar yazıyorum diye...Küskünlüğüm inan sana değil. Söz dinletemiyorum duygularıma, yüreğime. Saatler seni sen geçmiyor. Selamını getirmiyor rüzgarın nefesi. Yollar yolumu sana bağlamıyor. Sen bırakma beni. Şimdi sen bana beni ne kadar çok sevdiğini anlat. Gerçek-yalan farketmez. Giderken bunu duymak yaşatır beni ancak. Son iyiliğin olsun bana. Ya da sus ve git benden; ardına bakmadan... Düşlerimde son bahar artığı ümit ilmekleriyle, umutsuz özlemlerin terkisindeki çığlıklarımla, yağmur damlayan ellerimle, topladığım tüm güneşleri getiririm belki sana. Seni görmelere yanarken içim, seni bir daha göremeyeceğimi biliyorum, gölgesinde seni sevmişliğim olan bu şehirde...
Her yalnız kalışımda, gece bana, ben geceye yoldaşlık eder; gece kelimelerimi hırpalar, kelime kelime kelimesizliğe düşürür beni. Aklıma gözlerin düşer, susarak çağırırım seni ben. Hasretle, aşkla ben iyi olurum. Sen iyi bak kendine...''

k.t.

07 Haziran 2008

Mülteci Yalnızlığım

aczimin külliyatında
tüm istikametlerim sana.
hiçliğimin en hat safhasında
bir tek rotasın;
bir tek seyir.
bir tek seni zayi edemedim
içimin dehlizinde.
kitabelerde biriken
figanımsın.
gecenin kertiğine
büzüşmüş izbeliğimle
istifledim manasızlığımı…

gidişinin menziline
düşlerimde öbeklendikçe sen!
ömrümün ehramında
gediklerden
yontuyorum seni
bir ok gibi
sığıntılığım...

bitmek bilmeyen mevsimsizliğin
ikliminde,
tökezlediğim taşlar
kanatır ayak uçlarımdaki gölgemi.
hibe edeceğim neyim kaldı ki
marazi serkeşliğimden
başka?
usumda kuyulanan
sesin,
mülteci yalnızlığımda
girdin düşlerime...

ey vefasız!...
şimdi, avuçlarımda sakladığım
örümceğin zehrini
akıtıyorum
damarlarıma.
sana olan istikametlerimi siliyorum
usumun haritasından.
idrakine varamadığım
sevdanı bıraktım kapının eşiğine!...

Filiznur

Söz Bitti..

Söz bitti
sonsuz bir mavi
sardı ışıksız bahçeleri
Islak kirpiklerin ardında
buğulu bir bekleyiş
kaldı

gitti
ağzımda acı bir tat bırakarak
ilk gençliğim
sırra düşen ruhumda
derin bir yorgunluk
kaldı


Özgür Boz

Asude Bahar

gece dehlizimde bekliyor beni,
yine asude baharlara dikmişim gözlerimi.
senden kaçmanın yöntemlerini üretiyorum
öğretiyorum kendime..

kaçtıkça yakınlaştığım!..

dönümsüz duraklara sloganlar uyduruyorum
öyküsünü yazıyorum senli gecelerin.
birbirimize düşler yapıyorum,
kayıp giden avuçlarımıza inzivamı istifliyorum...
tüm çetelesine düşüyorum seni hayatımın.
güzergahımdaki siper edilmiş
hecelerini ayıklıyorum satır aralarından.
namludayım ey yâr!..

vurup yeşertmen için topraktan beni,
diriltmelerini bekliyorum...
sıyırıp geçiyor her kurşun,
şimdi kızıl ölümü sarıyorum alnıma,
damlayacağım göz pınarlarına...
ve sen
bunların hiç birini duymayacaksın!..

ömrümden düşürüyorum kendimi...

Filiznur

Med Cezir

bütün med cezirlerin içindekinemi tuttum yüreğimde,
kırıldı bütün dişleri bu tarağın
zaten yok saçaklarım;
en son terapi salonlarında kazıtmıştım
soluğum soğuk,
sıcacık bir çay demledim ruhumun semaverinde;
acı, biraz da buruk...

ben eğreti yaşamların muskasını takıp konuşmadım hiç;
ben, rüyasız yorumların düşünükurdum bütün sabah...
ben, kahrolduğumu hatırladığımdakılıcı kınına sürdüm.
ben, kaybettim gördün mü kâbuslarımı?..

Filiznur

02 Haziran 2008


Seni İçimden Terk Ediyorum

Binmediğim hiç bir otobüs
Beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
Gittikçe azalıyor hayat
Neyi erken yaşadıysam
Hep ona geç kalıyorum
Sana göçüyorum her sonbahar
Yolların çıkmıyor aşkıma
Unuttuğun yağmurların adı saklımda
Seni içimden terk ediyorum

***

Susmaktan yoruldum
Kuşlar ve şarkılar,
bu şehri terk edeli
Efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı,
yanağıma varmadan öldürüyorum
Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp

Seni İçimden Terk Ediyorum

***

Ne unutacak kadar nefret ettin
Ne hatırlayacak kadar sevdin
Yıkık bir duvar kadar bile
Pişman değilsin biliyorum
Beni hep bulmamak için aradın
Yanıldığımdın
Yangınımdın
Yangındın

***

Sensizliğe yenilmek
Sana yenilmekten zor olsa da
Ardımda bir sürü "belki"ler bırakarak
Seni içimden terk ediyorum

***

Şimdi
İçimde öldürecek bir anı bile bulamayan
İki yarım kaldık
Tamamlayamadık bizi
Elinden tutamadık yalızlığımın
Saçlarımı da uzaklarına gömdün

***

İçimin mavisi senin okyanusundandı
Al! geri veriyorum.
Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
Sana bensizliği terk ediyorum.

***

"Yarime uzanmayan bütün dallar kırık" demiştin
Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?

***
Ne tuhaf değil mi?
İçimi acıtanda sendin
Acımı dindirecek olanda.
"Ya öldür beni" dedim
Ya da git benden.
İçi bulanık bir sevdanın ucunda
Seni kaybettim.
Aldırmadın aldırmalarıma
Bir gecede yakıp yarini
Şafaklara sattın ihanetini
Küllerime basanlar bile utandı yaptığından
İşte soluk bir ömrün son nefesi
Benden
İçimden
Terk ediyorum.

---

Kahraman Tazeoğlu

Nota.


dudağında kırmızı bir notayla
şarkılar dokuyorsun sağırlığıma
"hani gitmesen diyorum hani gitmesek diyorum"
gitme sisli ülkemin çığlık notası
damarımda patlayan kırık şiirim
sen aşkın ana dilisin
kalabalıktan yalnızlık yapma becerimsin
hayatın solfejini öğretip
notasız coğrafyalara çalmışlar seni
kendi cümleni kuramıyorsun
kenti dudaklarımdan öpemiyorsun
yetişin bütün geç kalmalara
iklimler biriktirdin kanına tenha(sızım)
aşk hep yazdan kalma
ayrılık ise kış
senden sonraki dünde
sulardan başka her yerde kulaç atıyorum
boğuluyorum
kırık notam
sol anahtarınla
kilitleme gözlerini
kör oluyorum
***
kahraman tazeoğlu


Yanlış Anlama Beni


keskin bıçak aşkının kestiği damarımdan fışkıran
ayrılığı intihar ediyorum
kırık şakaklarıma yapıştırdığın teselliyi dudağımda uçuklattım
gidiyorsun yağmurun kızı çekmişsin pimini ayrılığa
gözlerinden ağrılar sızıyor çığlığını yüklerken gemilere
geldiğin her yere yabancısın içinde taşıyorsun katilini
tokada doydu yüzünün sol yarısı
kalın bir kalem altını çiziyor şimdi
kanat sürçüyorsun bir gidişe
ardında gurbetleşen kavuşmalarımız
yakıştırıyor her intiharı bana
benden çok sağanaksın
parmaklarımın ucusun
yaktım ve içtim
dön ve gül
gül ki
gözlerim
çiçeklensin
yalanlarla
saklıyorum
sevdamı
ne olur yanlış anla beni

01 Haziran 2008

İşgâl Saatleri


işgâl saatlerimdir,
gecenin surlarından yağan,
sağanak gülüşlerini özledim...

takıldı bir balıkçı ağına,
illegal çığlıklarım,
hıçkırıklarım.

uzaktaki mahzenin dehlizinden
sağır bir ses,
şimdi yokluk belasına
bu son cigaram
sesin yok ey yâr!...

düşseydim çarmıhına üç nokta misali
keşke olsaydı;
keşke olsaydın!..


Filiznur

Cemre Düşür Yüreğime

giderken almamışsın hüznümü
düşür muştularını
düşür, düşür cemreleri...
ne zaman konuşacak içindeki ırmaklar,
ne zaman?..

akşamlar kurtarsın seni...

akşamlar...
hüznümün soluk aynası.
kırmızı bir ölümü görmüş olurum.
yoruldum, yoruldum...
hergün yüreğimde büyüyen hüznümle
sustukça çoğalıyor tekliğim
ah benim yüreğim!...


Filiznur

Özledim Seni















hangi aynalar seyreder cemalini?
özledim seni.
beni sevişlerini!...

hangi gök durur başın üstünde?
özledim seni.
senli geceleri!...

şimdi uzaklığına övgüdür
tüm seslenişim.
hâlâ bırakıp gittiğin yerdeyim.
sana yakın olmak için,
her gün mezar eşmekteyim!...

gecenin avuçlarına bıraktığı sözlerdi
belki duyarsın beni;
sahiden gidenlerde duyabilir mi?..


Filiznur Atalan