29 Haziran 2008

aff makamı/na




kan çiçekleri açtıran bir ayrılık var üzerimde
gitgide uzayan bir yalnızlık, gitgide kısalan bir hayat
ucundan tutsam, elimde kalıyor
ve her şey bayat. . .

ne zaman ki, sesime çığlık serserisi bir sessizlik dağıtırım
yıkılır boran bir kahraman gibi şehrimin en ucube köşesi
içimin aydınlıkları hep gözlerinin karasıyla karardı
ve bir çılgınlık yapmak istercesine, beni sersefil bir yoklukla bıraktı
şehrin, bütün ağırlıksızlığıyla üstüme çullandı. . .
gölgelenmemiş sözlerim vardı oysa
ve dipdiri duruşları, ellerimin
ne zaman bir yazmak sunsam önlerine can dediklerimin
orada başlıyordu ağlamaklı hallerim
ve bir o kadar yalnızlıktan sıyrılmıştı kimsesizlikten kaçan herhangi bir menzilim. . .
yormasın hayat seni, ben yanımdan
bak
alışıyor saçlarım nefesinin kasırgasında savrulmaya
ve alışıyorum sen yanımdan soğutulmaya
kirpiklerinden en son ne zaman bir aydınlık bırakmıştın gözbebeklerime!?
çok yüksekten düşürdün beni, tutunamayanları giydim üstüme
ve hangi gökyüzüne daldırdıysam köşe başındaki müebbetlerimi
hiçbiri sen gibi mavi sar/a/madı acıyan yamalı yüreğime. . .

sevdiğini sandığım
ve çocukların içimin oyasında türküler yuvarladığı o an’lar
ne kadar geride kaldı, hayatımın içinde kıvrılıp uyuyan –ben’li geçmiş zamanlar
ayazımla yakardım, gecelerin aydınlığa devrilişini
o kadar ki nefessiz kalmak gibi bir lüksüm vardı, gidişinden emanet
ve bizde emanete hıyanet, ömrün cehennem niyazlarıyla süslenmesi demek. . .

susmanın ‘güzel’ olduğu vakitler
benden çoktan geçti
’emir’ için susmaktır dilimin vaziyeti

gözlerimde, yağmur sonrası ıslanmış bir kara şehir
dizlerimde, öylece ve sessizce iliklenmiş bir titreme nöbeti
aklım oynaşır ve düşünmek diye bir şey kalmaz, her şey ezberleşir. . .

kuşandığım ışıksız dil,bakışsız görüş,ah’sız bekleyiş ve dua’lı bir terk ediş
ne’m kalsın ömründen ömrüme sağanak sağanak
ayaklarımdaki adımlar sayamayacak kadar kısalmış
ve yürümelerim adabsız artık yolların secdesinde
söylesene gülüşüm, bir kez daha dolansan yüzümün çizgilerinde
neye yarar ki artık!?

gidişlerim ard’sız kalmış. . .

bu son yol’lanışım değildir, belli bir kez
hangi can, bir kez ölmüşte diriltilmemiş bin kez can çekişsin azmiyle!?
fecr bir vakitten karanlık fer’ler uğurla közlerime
içimin kurutulmuş bir gül çehresi kaldı son’undan
merhametsizim kendime
ve sabır ile dönmüyor gönlümün çarkı
cihan uğurluyor beni kendi elleriyle
ölüme değil
ölümlü bir denklemin tam içine
kendime veriyor beni
sadece kendime
özümle sözleşeyim de
dökeyim varlığımı yürütüldüğüm ince çizgiye
ve yumayım çehresini bütün ömrümdekilerin
ve yine susak kalayım aşk’tır beni çağıran diye diye. . . . .!!


zeynep özge yazıcı

Hiç yorum yok: