06 Aralık 2008

Kesik Dil


yine bir ayrılığa yamalanıyor dudaklarım.
en güzel yamayı yine yüzümden alıyorum
..../
...
Böyle cüzzamlı başlamıştı bir ayrılık.
Ve sen üç noktanın ardına sığınacak kadar cesurdun.
Kalkanının ön yüzüne boyamıştın düşlerini. Adın gibi sesinde de suslar yatıyordu. Kirli yüzümün sadakatiyle sevmiştim seni.
Çocuktum ya hani kimse duymuyordu ya çığlıklarımı işte şimdi kesiyorum sesimi her tren rayında, her vagonda makaslıyorum kelimelerimi.
kendimi herkese katilleştirerek seviyordum seni.
Aynaların maskesi olur mu? Aynalar yalan söylemez sana en yüzsüzünden aynalar getirdim bak ve gör, tanıkla kendini…

Sırtımı pakladım güneşten. Figüransız bir başrol oyuncusuyum artık. Kendi oyunumda kendime yenilecek kadar beceriksizim işte…
Caddenin bütün kaldırımları Hipokrat amcanın yeminine benziyor.
Her şey birbirinden daha ucubeli ve kent inadına kaskatı kesilmiş dilimde.
Aklımın ilmeğini çekiyorum.
Ben sana sağ çıkmak uğruna binlerce yakamoz söndürdüm…

Kesik bir dilin peltek kan kayıplarından ölüyor sesim. Büyük harflerle susuyorum. Küçük kelimelerle monologumu anlatıyorum duvarlara.

Usturalar kesti her gece düşlerimi. Bekleme odaları nezaketliğinde gürültüler koparıyor dilim. Bir delinin güncesindeyim. Ve bir delinin dudaklarına sürüyorum adımı.
Ayrılığın ilk ihbarındayız. Daha sana katiller dolusu mektuplar yazmadım. Daha yokluğunun pimini bile çekmedim. Öldün mü…?

Gece saçlarıma batıyor, ben karanlığın dibini boyluyorum. Her an her saniye gözlerimin akını çekiyorum. Zehir zıkkım oluyor içtiğim her suskunluk. Bu kentin bütün kirli sözleri bende pakladı kendini…

Soluksuzum…
Aynaların maskesi olur mu?
Aynalar yalan söylemez sana en yüzsüzünden aynalar getirdim bak ve gör, tanıkla kendini…

-“gitme çocuk” kal…


Yasemin Yıldırım

1 yorum:

Adsız dedi ki...

sevdiğim adamın yaşı küçük, ama kendi büyüktü. şimdi bakıyorum da zamanla kendi değil derdi büyümüş. neredesin yaz artık...